Monday 7 November 2011

bahar gelir hoş gelir ley ley lümü lümü ley :)


siz türkiye de kış yaklaştı diye üzüle durun benim içim baharla birlikte kıpır kıpr olmaya başladı bile :)) şimdi böyle dedim diye kıskanan arkadaşlar olursa hiççç kusura bakmasınlar hiçççç de kıskanmasınlar siz orda yazın tadını çıkarırken (ki son 1 ayında istanbulda olmak suretiyle bende eşlik ettim azıcık) burdakiler az da olsa üşüyorlardı. kışlar pek sert geçmediğinden kalın kazaklar atkılar bereler moduna giremiyoruz burda ama olsun kış mı kış biraz soğuk mu soğuk bence yeterli.. şimdi de baharın tadını çıkarma vakti :)

eskiden olsa "ben her bahar aşık olurum" şarkısını söyleyerek keyfime keyif katabilirdim ama evli bir bağyan olaraktan her bahar aynı adama aşık olmanın pek bi değişik tarafı yok o yüzden bu senenin şarkısını "bahar gelir hoş gelir ley ley lümü lümü ley, tüm dallar çiçeklenir lümü lüm güzel gel bize" olarak belirledim. cover bana aittir ama beğenen arkadaşlar izin filan almadan diledikleri gibi kullanabilirler bahar coşkusu sonuçta bu paylaşmak lazım :)) haydi şimdi hep beraber zıp zıp zıplayarak şarkımızı söyleyelim.. ben burda enerji fazlamı atarım sizlerde biraz ısınırsınız belki olmaz mı?

Wednesday 19 October 2011

bugünü altın harflerle yazmak istiyorum oraya buraya.. 2 yıldır bu ülkedeyim.. çalışma vizesini alalı 1 yıl ve oturum alalı 5 oldu ve ben sonunda iş bulabildim ne mutlu bana :D

Wednesday 24 August 2011

:.(


 uçuştan önce son 21 saatim ve ben evde oturmuş, kocamdan ayrı kalacağım için ağlıyorum.. yaklaşık 3 gün sonra istanbula inmiş olucam ve havaalanına beni karşılamaya gelmiş insanları görünce onlara sarılıp sevinçten ağlıcam.. 41 gün sonra istanbuldan uçağa binip aucklanda doğru 2 günlük bir yolculuğa çıkıcam ve yine havaalanında anneme sarılıp ağlıcam.. son olarak da 43 gün sonra evime gelip önce kocama kavuştuğum için sevinçten sonra da ama annemi ve kedimi özledim diye üzüntüden ağlıcam.. adım gibi biliyorum yapıcam bunları..
ağlak denen insan evladı var ya o benim işte..

bi de ben ağlarken bu kadar normal görünmüyorum :/

Thursday 18 August 2011


 son 7 gün.. yani yazıyla yedi, ingilizce seven, almanca,ispanyolca ve diğer dilleri bilmediğim için onlar hakkında yorum yapamıcam ama hepsinde var bir karşılığı.. bende ise şu an yedinin karşılığı türkiye.. gerçi yola çıktıktan ancak 2 gün sonra varmış olucam ama olsun önemli olan başlamaksa eğer auckland havaalanından çıktığım an itibariyle türkiye de sayılırım dimi..

heyecanlıyım hemde fena halde.. rüyamda sürekli ya uçağı kaçırıyorum ya da bavulumu evde unutuyorum ve hep dehşet içinde uyanıyorum..

birazcık da burukluk var ama.. arkamda tek başına bir adam bırakıyorum, 5 hafta yapayalnız kalacak bir adam.. kendimi bazen onun yerine koyuyorum ve acaba gitmesem mi diyorum.. yazık ona çok yalnız kalacak.. biliyorum ki o gitse ben çok yalnız hissederdim.. sonra da 5 hafta dediğin nedir ki diyorum kendi kendime sana burda yaşattığı 1 yıllık cehennemin yanında 5 haftanın lafımı olur.. ama yine de elimde değil işte üzülüyorum onun için ama bişeyi değiştirmez bu ben 7 gün sonra türkiyeye gidiyorum..

son 7 gün.. hemen bitmesini istediğim son 7...



Monday 8 August 2011

günün şarkısı ;)

"ara beni ara yar
arasıra ara yaaaarrr
arasıra arasan
beni biraz oyalaaarrr "

diye bir şarkı vardı bir zamanlar.. sözleri yanlış hatırlıyorum belki de emin değilim ama saatlerce söylüyorum işte doğru ya da yanlış ;) öylesine kendi kendime.. söyledikçe mutlu hissettim kendimi saçma bi şekilde.. demek ki bazen çok basit şeyler yetiyor, hiç bir şey düzeltemez dediğimiz boktan hayatlarımızda bir umut ışığı yakmaya.. bugün bunu tekrar farketmek güzel..



hadi hep beraber ara beni ara yaaarr arasıra yaaaarrr :))

Thursday 4 August 2011

emptiness

içimde eksilen birşeyler var sanki.. mutlu olmam gereken anlara bile gölge düşüren, beni hep yarım bırakan tuhaf bir his.. bir yanım mutluluk çok yakın derken, diğer yanım kandırma kendini diye çığlıklar atıyor beynimin içinde.. ölümün ağırlığı gibi çöküyor üzerime mutsuzluk.. çırpınsam kurtulurum belki ama ne inancım var artık ne de enerjim.. sadece bitsin istiyorum herşey.. bitsin ve ben boşluğumda kaybolayım.. hayat bensiz devam etsin ve ben küçük penceremden olan biteni seyredeyim.. sadece bir seyirci olmanın huzurunu yaşamak istiyorum ve hiç olmanın hafifliğini.. yorgun düşen ruhum özüne kavuşana kadar.. ben yine ben olana kadar.. aşk eskisi gibi iliklerime işleyene kadar.. belki de sonsuza kadar..

Wednesday 3 August 2011

gündüz oldu hüzünlendim ben yineeee

 saçma sapan ruh hallerine büründüm yine durduk yere.. oysaki ağustos geldi, kışın sonuna doğru yaklaştık ( güney yarımkürede yaşamak böyle bişi işte ) ve havalar da yavaştan toparlamaya, güneş arada bir de olsa o gül yüzünü göstermeye başladı, öyle ki çamaşırları dışarda kurutabiliyorum artık ( ev hanımı olmak tuhaf bir durum herşeyin karşılığı ev işine denk geliyor artık lugatımda :/ )... ama benim içimde bir sonhabar, bir hüzün havası.. anlamsız.. gün itibariyle türkiye uçuşuma 22 gün kalmışken hemde.. bir yanım ertele şu tatili adam gibi iş aramaya bak hayatını düzene sok artık diyor, diğer yanım hele bi git gel bak herşey nasıl da yoluna girecek modunda... kişilik çatışması böyle bir şey değil diye tahmin ediyorum ama bu içimdeki sesler hayra alamet mi işte ondan da emin değilim.. ne heyecanla nasıl deli bi mutlulukla aldım uçak biletimi ve üzerinden 2 ay geçmeden doğru mu bu yaptığım moduna geçtim.. ufff yapacak bişeyim yok diye elimde olan tek şeye takıyorum sanırım.. bir an önce 25 ağustos gelmeli ve ben yola çıkmalıyım yoksa yapıcam bi delilik gibime geliyor... fenaaaaa..

Friday 1 July 2011

hangover II :)

son günlerde yaptığım en güzel şeydi sanırım bu filme gitmek.. güldüm güldüm güldüm güldüm uzun zamandır gülmediğim kadar hemde :) tüm sinema salonunu dolduran maori, kiwi, brezilyalı, koreli ve belki de daha bir çok milletten insanla birlikte gözlerimizden yaş gelene kadar güldük ve en çok bu hoşuma gitti.. ana dilimde konuşmayan insanlarla kısacık anları paylaşıp aynı yerde buluşmak fikri.. renklerimiz, dillerimiz, şekillerimiz farklı olsa da hepimizin sadece insan olduğunu ve gülmeye,mutlu olmaya ihtiyaç duyduğumuzu bir kez daha kavrama anı... yanımda oturan devasa maori arkadaşın kendi koltuğuna sığamayıp beni diğer tarafımda oturan eşimin üzerine tırmanmak zorunda bırakmasına kızarak başlayan, filmin sonlarına doğru  ise maori kardeşle birbirimizi dürterek gülme krizleri geçirebilecek duruma getiren tuhaf ama yaşanası anlar... güldüm, eğlendim ve anladım ki tüm farklarımıza rağmen hepimiz aynıyız aslında hiç bir istisna olmadan hemde..

ne demiş usta şair;
"Ne renk olursa olsun kaşın gözün, 
Karşındakinin gördüğüdür rengin.. 
Yaşadıklarını kar sayma: 
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa, 
Sevdiğin kadardır ömrün.. 
Gülebildiğin kadar mutlusun. 
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin 
Sakın bitti sanma her şeyi, 
Sevdiğin kadar sevileceksin. 
........"



bu arada maymun almaya karar verdim ama 'drug dealer' olmayanından lütfen ;)) heee bir de evde karar mekanizması tek taraflı işlemediğinden kocamı da kandırmam gerekiyor önce yani çoooook işim var :D

Thursday 9 June 2011

psikolojik psiko

çok fena psikolojik baskı altındayım bilet tarihimi değiştirip türkiyeye hemen kaçasım var yeminlen.. biletimi aldığım gnden beri pek sevgili eşim bensiz geçireceği 5 haftanın hesabını yapmaya başladı ve ısrarla bunları benle paylaşıyor :/ ben yokken nasıl boş bir eve geleceğini, yalnız başına çok sıkılacağını, yemek yemek istemeyeceğini hatta ona eşlik edecek kimse olmadığı için tırmanışa bile gidemeyeceğini günde en az 5 rekat olmak üzere dinliyorum.. onu dinlemek yerine bu rekatları namaza ayırsam cennette köşküm olmuştu a.q.
işin kötüsü bilet tarihi 25 ağustos yani yaklaşık 2.5 ay dinlemeye devam edicem ağlamak istiyorummmmmmm :( ya evet beni sevdiğinden yapıyo, bensiz kalmak istemiyo fln ama bi insanın üstüne de bu kadar gelinmezki arkadaşım.. hele ki karşındaki insan işsizlik ve yalnızlık sonucu depresyonlara girip çıkmaktaysa hiç gelinmez.. çok tehlikeli hareketler bunlar sevgili kocaaaaaa diye bağırasım var suratına ama kıyamıyorum da bi yandan.. her söylenmeye başladığında gitcem gelcem hemen diyorum kısa yoldan konuyu kapatmaya çalışıyorum yoksa kan çıkacak evde kesin!!
allahım sen sabrımı bu şekilde sınama hele ki bu sıralar hiç bir şekilde sınama.. sen yorulmadan ben söyliim sabır fln yok bende.. bitti.. kalmadı.. türkiyeye bi gidip geliyim o zaman tekrar sınama yöntemlerini üzerimde deneyebilirsin yeminle bak ses edersem noliim.. amin ;)

türkiye öncesi ve sonrası psikolojik durumumum özetidir...

Sunday 29 May 2011

benzin zin zin

seviyorum leynnn bu ülkeyi.. niye derseniz eğer bi sürü nedeni var ama en çok insanları adam yerine koydukları için.. halkın fikirlerini önemsedikleri ve ona göre hareket ettikleri için.. hemen örneklerle açıklayaciğim efenimm..
geçtiğimiz haftalarda benzin fiyatlarına biraz zam yaparak, yaklaşık 3 haftalık süreç içinde 2.08 dolardan 2.25 dolara çıkarmışlardı.. ilk bi kaç gün pek bir hareket olmamakla birlikte yavaştan insanlar "noluyo lan niye bu kadar zam yapıldı" şeklinde tepki vermeye başladılar ki bu tepkiler binlerce kişinin toplanıp yürümesi şeklinde filan değil de daha çok televizyon ya da radyoları arayarak "naptığını sanıyo bu hükümet" gibi cümleler kurma şeklinde oldu.. binlerce öğrencinin, gencin protesto amaçlı yürüyüşlerine karşı 'bizde karşılarına 10 bin kişi çıkarırız nolmuş' zihniyeti ile ülke yöneten bazı dengesizler bu kadar küçük bir tepki karşısında ne yapardı bilemiyorum ama yeni zelanda başbakanı John Key halkın huzursuz olmasından dolayı benzin fiyatlarına gelen zammı geri çekeceklerini açıkladı ve de YAPTI. an itibariyle benzinin litresi 2.08 dolardan satılmaya devam edilmektedir...

bunun üzerine başka birşey söylemeye-yazmaya gerek var mı?

Thursday 26 May 2011

just for my keshia :)


işte Yeni Zelanda yeni yılı böyle kutluyor Keshiacım :)) sizden yaklaşık 11 saat önce yeni yıla girmemiz ve de o dönemin burda yaz olması dışında pek bi değişiklik yok aslında.. içiyoruz, eğleniyoruz, sonrada havai fişekleri seyrederek yeni yıla giriyoruz.. bu arada gösteriyi izlemek için belli bir yere gitmeye gerek yok güney yarımkürenin en uzun binası olarak anılan "sky tower" ımız şehrin nerdeyse her yerinden rahatlıkla görünüyor hatta bizim balkondan bile :))
2012 ye girerken farklı bir atraksiyon olursa onu da senin için paylaşıcam canım merak etme ;)
sisioreeee..

Friday 20 May 2011

başlıksız kalsın..

depremler oluyor.. insanlar ölüyor.. her gün yepyeni bir felaketle karşılaşıyor insan oğlu ama benim canım ülkemin canımın canı gençleri bunu bile sosyal ağlarda ilgi çekmek için kullanabiliyor.. sonrada utanmadan Atatürk'ün gençlere emanet ettiği cumhuriyetten bahsediyoruz.. gençlik bayramlarını kutluyoruz..
"şu anda deprem oluyor"
"ayyy sallandık çok korktum" 
"sallandık geçti sevişmeye devam"
ve daha binlerce saçma ileti.. gerçekten insan mısınız diye merak etmeye başladım.. nasıl bir ruh halidir ki bu doğal bir afeti bile böyle abuk sabuk şekillerde dillendirebiliyorsunuz?
anlamaya çalışmıyorum artık.. sadece şaşırıyorum.. sonu gelmeyecek gibi görünen bir şaşkınlık benimki.. oysaki büyüdükçe şaşırma yeteneğimizi kaybediyoruz demişti Keshia'm.. ya o yanıldı ya da ben hala büyümeyi başaramadım...

Wednesday 18 May 2011

resident da olurum vatandaş da kime ne :p

bugünden itibaren geri sayım başlamış bulunmakta tam tamına 5 yıl sonra yani 18 mayıs 2016 da yani ortalama 1825.günün sonunda yeni zelanda vatandaşı olmaya hak kazanmış olucaz :) çift pasaportlu insan evlatları olarak istediğimiz ülkeye istediğimiz pasaportumuzla girme şansımız olucak ne süper bişi yaaaa.. ingiltere türklerden vize istiyor ama yeni zelandalıya giriş serbest öyle mi o zaman ben yeni zelanda vatandaşıyım hadi sokma da görelim hahahahha :)
düşündükçe keyifleniyorum yahuuu.. artık resident olduğumuza göre hastane masrafı yok. ben iş bulamıyosam devlet bana iş bulmak zorunda ya da paşa paşa işsizlik paramı ödeyecek ( bu arada işsizlik parası haftalık 280 dolarmış burda yırttım yani ). hımmmm başkaaa heee bi de artık öyle bi sorun çıkarırsak ülkeyi terk et deme şansları yok benim de ülkem sayılır arkadaşım 5 sene sonra resmen vatandaşın olcam bana ne bana ne gitmicem işteeeee deme hakkımız var.. nee kaa güsel demiii :D
yarın öbür gün oturum izni ile birlikte pasaportlarımız elimize ulaşırmış o zaman doğruuu ehliyet almaya sonra da subarum geliyorr ;)) yani her şey yavaş yavaş yoluna giriyor :)) bi bilgi ekleyeyim belki okuyup merak edenler olur burda ve bir çok ülkede türk ehliyetimizi sadece 1 yıl süreyle kullanabiliyoruz sonrasında ya bulunduğunuz ülkenin ehliyetini almanız ya da çıkıp tekrar giriş yapmanız gerekiyor.. tabi benim gibi 3. seçenekten de yararlanabilirsiniz yakalanmadan gezmeye devam ama çok dikkat etmek lazım bu adamlar bizdeki trafik polisleri gibi at bi 20 lik kimse uğraşmasın modunda değiller yakalandıysan cezanı çekeceksin :( heee bi de "if you drink and drive, you are a bloody idiot" benden söylemesi ;)

Wednesday 11 May 2011

başvuramazsaz başvururlar gülümm

on yüz bininci kere sıyırdım yineee ne mutlu banaaa... annemin test sonuçları ile ilgili hala bir haber olmaması nedeniyle her sabah cinnet modunda uyanmam yetmiyomuş gibi her gün başvurduğum farklı bir  işten olumsuz cevap alıyo olmam cinnetlerime cinnet katıyor... hadi city council kendi vatandaşlarına öncelik vermek istiyor bu bi derece kabullenebileceğim bişey sonuçta sadece kıçı kırık bir residentım burda ama abudik gubudik firmalara noluyor arkadaşımmmm?
en son başvurduğum part-time satış asistanlığı için hem ingilizce hem de matematik sınavına tabi tutuldum.. tamam matematik sınavına lafım yok sonuçta rakam özürlü bir insanı denemek istemelerini gayet normal karşılıyorum ama a be allahın hıyarı sana kapı gibi ielts sınav sonucumu getirmişim üstüne dil okulundan aldığım sertifika advanced level daha ne diye o salak ingilizce sınavını koyarsın ki önüme yahuuuu?
fena halde sinirliyim ama kime ondan da pek emin değilim... bi yanda beni bu tarz aptallıklarla muhattap eden insan kaynakları sorumluları ya da müdürler.. diğer yanda ülkemin içine ederek bizi insan gibi yaşamak adına başka bir ülkeye yerleşmek zorunda bırakan siyasiler.. bulduğum her işe bir kulp takarak sürekli bi arama modunda yaşamama neden olan pek sevgili eşim.. ve tabiki dünyanın her yerinde geçerli bir bölüm okumayı akıl edemeyerek kimsenin adını bile duymadığı bir bölümden mezun olan ben..
hangi birinin beynini dağıtsam ki ben şimdi?

Sunday 8 May 2011

anneler günü

29 yıllık hayatımdaki en berbat anneler gününü geçiriyorum.. en şebekçe duygularım ve de yüz ifademle ancimin anneler gününü skype üzerinden kutlamaya çalışırken dün rahim kanseri şüphesi ile biyopsi yaptırdığını öğrendim..  yüksek tansiyon nedeniyle narkoz verilememiş parça alımı sırasında çok canı yanmış ancimin anlatırken bile yüzünde o acı vardı :( offf yaaa.. nasıl bir çaresikliktir bu tanrım.. annemin en zor döneminde yanında olamamaktan daha kötü ne olabilir bu hayatta..
dün ne kadar iyi hissediyordum kendimi şimdiyse sadece çaresizim... ama bilmeliydim.. bir şeyler güzel gitmeye başladığında hep bir sorun çıkar karşıma ama bu kadar kötüsünü tahmin edemedim.. çok inançlı biri olduğum söylenemez ama şu an sadece dua etmek istiyorum.. allahım lütfen annemi koru, ona bişey olmasına izin verme.. lütfen.. 

Saturday 7 May 2011

değişiklik

süper güneşli bir auckland gününe uyandım bu sabah ve bir kaç haftadır üzerimde dolanan kara bulutlardan ve de içimi bunaltan sıkıntılardan kurtulmaya karar verdim.. bunalım takılmaktan sıkılmış bir kişinin yapabileceği en mantıklı şeyin hayatına renk katmak olduğuna karar verdim ve de renk katma işine burdan başladım.. bu yazıyı yazdıktan sonra da pc başından kalkıp evde gerekli değişiklikleri yapmayı planlıyorum. henüz bu gerekli değişikliklerin ne olduğu konusunda pek bir fikir sahibi olmasam da deneme-yanılma şeklinde bulabileceğime dair bir his var içimde ( içimdeki hisler genelde yalancı dangalozun teki olur ama yine de bir şans daha vereceğim kendilerine )..
yarın sabah uyandığımda gri bir havayla karşılaşıp yine eski moduma dönme ihtimalim çok fazla olsa da umurumda değil.. bugün hayatıma yeni renkler ve de büyük mutluluklar katma zamanı..
deneyin iyi gelebilir ;)


Friday 6 May 2011

veee ben de twitter aleminde yerimi aldımmm manyak manyak her boka twitlemek istiyorum :))  auckland da hava güneşli.. aaa bak şimdi bulut çıktı.. amanın komşunun en bebek kedisi evin içine kaçtı çıkaramıyorum şeklinde.. yapılır mı yapılır.. eğlenceli olur mu peki? görücezzz :))

Thursday 28 April 2011

eskiden çok severdim ben yazı yazmayı.. bulduğum her kağıda her boş anımda bişiler yazar dururdum.. çantamdan defterim ve kalemim olmadan evden çıkmayacak kadar manyakça hemde.. sonra noldu? en son üniversitedeyken yazdığım bir mor defterim vardı kardeşcan ın hediyesi.. defter hala var aslında (türkiye de annemlerin evinde bir yerlerde durmaktadır sanırım) ama çok uzun zamandır yazacak adam yoktu.. üniversite biteli nerdeyse 4 yıl olmuş ve ben o süreçte sadece babaannemin vefat ettiğini msn den öğrendiğim gün karalamışım bişeyler sonrası yok öncesi de.. sözde blog açtım madem kalem tutmuyor artık elim belki pc başında geçirdiğim zamanı biraz değerlendiririm diye ama yok o da gelmiyor içimden.. tembellikten mi yoksa evden çıkıp doğru düzgün hiçbir şey yapmadığımdan mı bilmiyorum ama yapamıyorum işte, yazamıyorum... yazmadıkça, ekranı açıp açıp geri kapattıkça da hiç bir işe yaramaz kımıl zararlısı biri gibi hissediyorum artık kendimi.. böyle değildim ben yaa.. bir gün evde kalsam ertesi gün yapacak birşey olmasa bile sokağa atardım kendimi.. şimdi ise dışarı çıkmamı gerektirecek bir neden olmasın diye dua eder moddayım resmen.. "hiç birşey yapmamakla o kadar meşgulüm ki hiç bir şey yapmaya vaktim kalmıyor" diye yazmıştım geçen gün arkadaşıma gerçekten de öyle.. kızın mektubuna 1 ayda cevap yazabildim ancak o kadar vahim durumum.. tembellikten msn bile açmıyorum artık birileri yazarsa cevap vermem gerekir diye.. çünkü verecek bir cevabım yok hiç bir şeye.. yeni zelanda oturumunu aldık ama buna bile sevinemedim.. kimseye de söylemedim zaten.. sadece eşimin zoruyla aileme haber verdim o kadar.. mutsuz hissediyorum kendimi.. ve çok yalnız.. en yakın arkadaşlarımın 17000 km uzakta olması, ihtiyaç duyduğumda başımı omzuna koyacağım dostum diyeceğim kimsenin olmaması yormaya başladı artık..ve kimsenin okumayacağını bile bile derdimi paylaşmaya çalışmak saçmalamakmış gibi geliyor.. kafam bozuk, canım sıkkın, ruhum çürük sanki.. ne acı...

Tuesday 12 April 2011

uçak biletleri? Tamam!
hotel rezervasyonları? Tamam!
gezi planı? Tamam!
evetttttt Wellington' da süper bir haftasonu geçirmeye hazırız o zaman ;) her ne kadar yolculuğun asıl amacı konsolosluğa gidip yeni pasaportlarımız ve eşimin askerlik tecili gibi işlemleri halletmek olsa da bir günü bu işlemlere ayırıp kalan iki günde şehrin altını üstüne getirmeden auckland'a dönmek olmaz eee o zaman bize iyi eğlenceler  ;)

sevgiyle...

Monday 4 April 2011

komşumun pisileri

dövmesini yaptıracak kadar kedi manyağı bir insan olmama rağmen bugüne kadar evde sadece bir kedi besleyebildim.. onu da 36 saatlik bir uçuşu bünyesi ve psikolojisi kaldıramayacağı için buraya gelirken annemlerle bırakmak zorunda kaldım :( 9 yaşındaki kızım anneannesi ve dedesine emanet artık ve görünen o ki 3 ü de hallerinden oldukça memnun ;) buraya geldiğimiz ilk bir kaç hafta şehir merkezinde kaldık..etrafta bir tane bile sokak kedisi olmaması beni sevindirse de yolda yakalayıp mıncırabileceğim yawruların olmayacağı düşüncesi biraz da olsa moralimi bozmuştu...ne zaman ki merkezden uzak bahçeli bir eve taşındık etrafım kedi kaynamaya başladı.. çünkü burda köpeklerin aksine kedilerin dışarda özgürce dolaşma lüksü var tabi tasmaları ve çipleri olduğu sürece (bu çip konusu biraz sinir bozucu ama kaybolma durumunda cidden işe yarıyormuş)... 1 yılı komşu kedisinin ufak ziyaretleriyle geçirdikten sonra yeni evimize taşındık ve asıl eğlence o zaman başladı.. çünkü yeni komşumuzun yeni doğan bebeklerle birlikte tam olarak 11 tanecik kedisi var :) köpek fanatiği olan eşim için bu ilk başlarda pek hoş olmasa da benim için mucize ötesi bir durumdu :) hele ki nerdeyse hepsinin yılışık şapşallar olduğu düşünülürse ohhh değmeyin keyfime :)) yaklaşık 3.5 aydır yeni evimizde komşunun kedilerinin günde bir kaç kez ziyarete gelmeleri onları besleme ritüellerimiz ve yakalamaç oyunlarımızla mutlu bir hayat yaşıyoruz.. bu arada eşimde kedilerle arasındaki buzları kırdı ve hatta yavrulardan bir tanesini sahiplenmeye karar verdi.. tabi bu süper karar üzerine ilk defa dün gece eşimin favorisi kara kızımızı (komşumuz Hayley ona "bambi" dese de biz "kartopu" demeyi tercih ediyoruz) evimizde misafir ettik :) tüm gece, uzun zamandan sonra ilk defa ayakucumda, yastığımda ve bir ara göğsümde bir kediyle uyumanın tadını çıkardım ve bu duygu beni çok mutlu etti.. ama her zaman ki gibi yaşadığım keyifli dakikaların cezasını çekmem gerekiyordu sanırım ki, küçük canavarımız tüm gece tuttuğu tuvaletini açık kapıdan dışarı çıkıp her zaman ki gibi bahçeye yapmak yerine bizim yatağa bırakmayı tercih etti... sabahtan beri yatak yorgan yıkayıp bir yandan da kurutmaya çalışıyorum... tek tesellim dünkü yağmurdan sonra bugün havanın günlük güneşlik olması... sanırım tuvalet eğitimini tamamlayana kadar kartopu nun gece yatıya kalmasına izin vermeyeceğim ama kapıdan o güzel suratını uzatıp bana öyle şapşal şapşal baktığı zaman içeri girmesine izin vermeme gibi bir şansım olmayacak gibi ;) kafama da pisleseler kedileri sevmekten vazgeçemeyeceğim galiba.. siz ne dersiniz?



işte bizim minik kartopumuz...
bu güzelliğe nasıl kızılabilir ki?

:)











sevgiyle...

Wednesday 23 March 2011

yine bir veda...

buraya geldiğimizden beri yanlarına  büyük umutlarını ve yeteceğine inandıkları kadar parayı alıp, yepyeni bir hayata merhaba demek için evini, işini ve sevdiklerini bırakıp gelen bir çok türkle tanıştık... kimisi bizim gibi hala vize,oturum vs. peşinde koşturmakta kimisi ise kırılan ümitlerini bavuluna koyup  vatana geri dönmüş bulunmakta... kaç kişiyi havaalanından uğurladık ve daha kaç kişi dönüş tarihini bekliyor inanın bilmiyorum artık... evine,yurduna (yurduma) dönen her arkadaşla birlikte bir parçamı gönderdim galiba... 20 kilogramlık bagaj haklarına tartılması imkansız özlemlerimi ekledim... ve her vedadan sonra bizim olmayan bu ülkede biraz daha yalnız biraz daha öksüz kaldık eşimle birlikte... işin kötüsü bir avuç türkten hep iyi olanları yolcu ettik nedense... ne kadar utanmaz,ikiyüzlü varsa onlar bir yolunu bulup ( kanundışı yollar olduğunu söylememe gerek yok sanırım) başardılar vizelerini,oturum haklarını alıp buraya yerleşmeyi... nasıl bir dünyadır nasıl bir adalet sistemidir bu gerçekten kafam almıyor artık :(
bugün yeniden auckland havaalanının yolunu tutup bir arkadaşa daha "kendine iyi bak" diyeceğiz ve yolcu kapısından uğurlayacağız onu... yine ağlayacağım biliyorum... yine hayata, kadere ve paranın gücüne isyan edeceğim eşimin omuzlarında ve o gözyaşlarını içine akıtarak bir tanıdığı değil gerçek bir arkadaşı uğurlamanın mutsuzluğu ile beni teselli etmeye çalışacak... sıra bize gelene kadar bu hep böyle devam edecek sanırım... çünkü Türkiye ya da Yeni Zelanda farketmiyor, dünyanın neresinde olursanız olun etrafınızda işinizi hallettirebileceğiniz bir tanıdığınız ya da banka hesabınızda yüklü bir miktarınız yoksa işiniz gerçekten çok zor :(

sevgiyle...

Tuesday 22 March 2011

başlangıçlarda hep bir tuhaf olurum ben...

29 yıllık hayatıma bir çok başlangıç, bir çok yenilik sığdırdım ama en büyük adımı bundan 17 ay önce attım sanırım... yaklaşık 10 yıldır tanıdığım ama sadece 5 aydır birlikte olduğum insanla yepyeni bir hayata doğru yola çıkmaya karar verdik... önce Yeni Zelanda vizesine başvurduk ve vizemizi alır almaz nikah dairesinin yolunu tuttuk... 1 ay içinde her şey tamamlanmış ve ben nikahımızın ertesi günü işimden istifa edip Auckland'a doğru yola çıkmıştım... Atatürk havaalanından, ailemden,arkadaşlarımdan ve 27 yılımı geçirdiğim şehrimden ayrılmanın hüznü ve sevdiğim insanla yepyeni bir hayata başlamanın heyecanı ile bindim uçağa... 34 saatlik uzun,yorucu ve arasıra da olsa ürkütücü bir yolculuğun ardından burdaydım... hiç kimseyi tanımadığım, dillerini bile akıcı olarak konuşamadığım bir ülkede, yüreğimde sonsuz aşk ve tüm dostları geride bırakmanın hüznüyle başladık bu maceraya...
şimdi de yepyeni bir şey deniyorum kendi çapımda... bundan sonra yaşadığım herşeyi paylaşmak adına oluşturdum bu blog'u... hem ben içimdekileri, yaşadıklarımı paylaşmış olurum hem de merak edenlere Auckland ı anlatmış olurum diye düşündüm... ne olur nasıl olur zamanla göreceğiz ama biline ki dilimin döndüğü kadarıyla bende varım artık...
sevgiyle...