Thursday 28 April 2011

eskiden çok severdim ben yazı yazmayı.. bulduğum her kağıda her boş anımda bişiler yazar dururdum.. çantamdan defterim ve kalemim olmadan evden çıkmayacak kadar manyakça hemde.. sonra noldu? en son üniversitedeyken yazdığım bir mor defterim vardı kardeşcan ın hediyesi.. defter hala var aslında (türkiye de annemlerin evinde bir yerlerde durmaktadır sanırım) ama çok uzun zamandır yazacak adam yoktu.. üniversite biteli nerdeyse 4 yıl olmuş ve ben o süreçte sadece babaannemin vefat ettiğini msn den öğrendiğim gün karalamışım bişeyler sonrası yok öncesi de.. sözde blog açtım madem kalem tutmuyor artık elim belki pc başında geçirdiğim zamanı biraz değerlendiririm diye ama yok o da gelmiyor içimden.. tembellikten mi yoksa evden çıkıp doğru düzgün hiçbir şey yapmadığımdan mı bilmiyorum ama yapamıyorum işte, yazamıyorum... yazmadıkça, ekranı açıp açıp geri kapattıkça da hiç bir işe yaramaz kımıl zararlısı biri gibi hissediyorum artık kendimi.. böyle değildim ben yaa.. bir gün evde kalsam ertesi gün yapacak birşey olmasa bile sokağa atardım kendimi.. şimdi ise dışarı çıkmamı gerektirecek bir neden olmasın diye dua eder moddayım resmen.. "hiç birşey yapmamakla o kadar meşgulüm ki hiç bir şey yapmaya vaktim kalmıyor" diye yazmıştım geçen gün arkadaşıma gerçekten de öyle.. kızın mektubuna 1 ayda cevap yazabildim ancak o kadar vahim durumum.. tembellikten msn bile açmıyorum artık birileri yazarsa cevap vermem gerekir diye.. çünkü verecek bir cevabım yok hiç bir şeye.. yeni zelanda oturumunu aldık ama buna bile sevinemedim.. kimseye de söylemedim zaten.. sadece eşimin zoruyla aileme haber verdim o kadar.. mutsuz hissediyorum kendimi.. ve çok yalnız.. en yakın arkadaşlarımın 17000 km uzakta olması, ihtiyaç duyduğumda başımı omzuna koyacağım dostum diyeceğim kimsenin olmaması yormaya başladı artık..ve kimsenin okumayacağını bile bile derdimi paylaşmaya çalışmak saçmalamakmış gibi geliyor.. kafam bozuk, canım sıkkın, ruhum çürük sanki.. ne acı...

Tuesday 12 April 2011

uçak biletleri? Tamam!
hotel rezervasyonları? Tamam!
gezi planı? Tamam!
evetttttt Wellington' da süper bir haftasonu geçirmeye hazırız o zaman ;) her ne kadar yolculuğun asıl amacı konsolosluğa gidip yeni pasaportlarımız ve eşimin askerlik tecili gibi işlemleri halletmek olsa da bir günü bu işlemlere ayırıp kalan iki günde şehrin altını üstüne getirmeden auckland'a dönmek olmaz eee o zaman bize iyi eğlenceler  ;)

sevgiyle...

Monday 4 April 2011

komşumun pisileri

dövmesini yaptıracak kadar kedi manyağı bir insan olmama rağmen bugüne kadar evde sadece bir kedi besleyebildim.. onu da 36 saatlik bir uçuşu bünyesi ve psikolojisi kaldıramayacağı için buraya gelirken annemlerle bırakmak zorunda kaldım :( 9 yaşındaki kızım anneannesi ve dedesine emanet artık ve görünen o ki 3 ü de hallerinden oldukça memnun ;) buraya geldiğimiz ilk bir kaç hafta şehir merkezinde kaldık..etrafta bir tane bile sokak kedisi olmaması beni sevindirse de yolda yakalayıp mıncırabileceğim yawruların olmayacağı düşüncesi biraz da olsa moralimi bozmuştu...ne zaman ki merkezden uzak bahçeli bir eve taşındık etrafım kedi kaynamaya başladı.. çünkü burda köpeklerin aksine kedilerin dışarda özgürce dolaşma lüksü var tabi tasmaları ve çipleri olduğu sürece (bu çip konusu biraz sinir bozucu ama kaybolma durumunda cidden işe yarıyormuş)... 1 yılı komşu kedisinin ufak ziyaretleriyle geçirdikten sonra yeni evimize taşındık ve asıl eğlence o zaman başladı.. çünkü yeni komşumuzun yeni doğan bebeklerle birlikte tam olarak 11 tanecik kedisi var :) köpek fanatiği olan eşim için bu ilk başlarda pek hoş olmasa da benim için mucize ötesi bir durumdu :) hele ki nerdeyse hepsinin yılışık şapşallar olduğu düşünülürse ohhh değmeyin keyfime :)) yaklaşık 3.5 aydır yeni evimizde komşunun kedilerinin günde bir kaç kez ziyarete gelmeleri onları besleme ritüellerimiz ve yakalamaç oyunlarımızla mutlu bir hayat yaşıyoruz.. bu arada eşimde kedilerle arasındaki buzları kırdı ve hatta yavrulardan bir tanesini sahiplenmeye karar verdi.. tabi bu süper karar üzerine ilk defa dün gece eşimin favorisi kara kızımızı (komşumuz Hayley ona "bambi" dese de biz "kartopu" demeyi tercih ediyoruz) evimizde misafir ettik :) tüm gece, uzun zamandan sonra ilk defa ayakucumda, yastığımda ve bir ara göğsümde bir kediyle uyumanın tadını çıkardım ve bu duygu beni çok mutlu etti.. ama her zaman ki gibi yaşadığım keyifli dakikaların cezasını çekmem gerekiyordu sanırım ki, küçük canavarımız tüm gece tuttuğu tuvaletini açık kapıdan dışarı çıkıp her zaman ki gibi bahçeye yapmak yerine bizim yatağa bırakmayı tercih etti... sabahtan beri yatak yorgan yıkayıp bir yandan da kurutmaya çalışıyorum... tek tesellim dünkü yağmurdan sonra bugün havanın günlük güneşlik olması... sanırım tuvalet eğitimini tamamlayana kadar kartopu nun gece yatıya kalmasına izin vermeyeceğim ama kapıdan o güzel suratını uzatıp bana öyle şapşal şapşal baktığı zaman içeri girmesine izin vermeme gibi bir şansım olmayacak gibi ;) kafama da pisleseler kedileri sevmekten vazgeçemeyeceğim galiba.. siz ne dersiniz?



işte bizim minik kartopumuz...
bu güzelliğe nasıl kızılabilir ki?

:)











sevgiyle...